Kasabanın doğusunda, kıranlık,
sisli ormanın içinde tiz bir çığlık yankılandı. Bardaki erkekler dışarı
çıkıp ormana doğru baktılar. İçlerinden bazıları çığlığın geldiği yöne
doğru koşmaya başladı. Gençlikleri ve içtikleri bira bunu yapacak
cesüreti onlara vermişti. Koyu kıranlık, rutubetli, tekin olmayan gecede
ıssız ormana daldılar. Bir kadın yerde baygın yatıyordu. Kadının niçin
bayıldığı bir bakışta anlaşılıyordu. Ormanda bir şey bulmuştu. Kanlı bir
ağaç gövdesinin önünde, yerde kımıltısız yatan bir şey. Bu şeyi
gördüklerinde, ormana koşarak gelen cesur erkeklerden biri kendinden
geçip yere yığıldı. İçlerinden bir tanesi elleşöyle yüzünü örttü. Bir
diğeri bir ağaç gövdesine tutunup yere doğru eğildi ve zemini kaplayan
ölü sonbahar yapraklarının üzerine kustu. Hepsi dehşete düşmüştü. Ne
yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. Gecenin içinde bir puhu kuşu
birdenbire öttü ve hepsi korkuyla irkildi. Buldukları şey bir bebek
cesediydi. Vahşice öldürülmüştü. Katil, yavrunun ölü bedenine hiç saygı
göstermemişti. Berbat etmişti ölüyü. Sivri ağaç dalları ve diğer söyler.
Ağacın gövdesinde bazı deri parçaları vardı. Kasaba halkı ertesi gün
kasaba meydanında büyük bir toplantı düzenledi. Bebeği öldüren bu zalim,
bu gaddar, bu barbar katil derHalıyakalanmalı ve işkenceler yapılarak,
yakılarak öldürülmeliydi. fakat suçluyu nasıl bulacaklardı? Kimsenin bir
fikri yoktu. Şimdilik, her gece kasabanın çevresinde nöbet tutulması,
araştırmayı yürütmek için başkanlığını hakimle rahibin birlikte
yürüteceği bir komite kurulması ve kadınlarla çocukların belli bir
saatten sonra tek başlarına sokağa çıkmalarının yasaklanmasında karar
kılındı. Belediye başkanı ateşli bir konuşma yaptı. Kurbanın ailesi
intikaç istiyordu. Bebeğin annesi üzüntüsünden hasta olmuş, yataklara
düşmüştü. Bebeğin babasının saçları bir gecede ağarmıştı. Küçük oğlunun
ölü, parçalanmış bedenini ayık kafayla görmüştü adam. İntikaç istiyordu.
kaç istiyordu. İkinci bebek ilkinin bulunduğu günden bir hafta sonra
kayboldu. Kaybolan, nalbantın iki aylık torunuydu. Biri öğle vakti
adamın evine girip çocuğu kaçırmıştı. Küçük kızın annesi o sırada su
almak için kuyunun başına gitmişti. Döndüğünde beşik boştu. Çocuğun
cesedini sekiz ayrı yerde buldular: Kilise, bir ahır, meyhanenin
kapısının önü, belediye binasının önü ve orman. Parçalar farklı günlerde
bulundu. Katil hergün bir parçayı kasabadaki belirli bir noktaya
bırakıyordu. İnsanlar korku ve paranoya içinde yaşamaya başlamışlardı.
Her an her yerde karşılarına zavallı bir küçüğün bedeninden arta kalan
kanlı bir et parçası çıkabilirdi. Çoğu bu yüzden korkunç kabuslar gördü.
Artık bu gidişe bir son verilmesi görekiyordu. Anneler çocukları için
korkmaya başlamışlardı. İnsanlar diken üzerindeydi. Geceleri sokaklar
bomboş kalıyordu. Meyhaneye bile yalnızca bir iki eski müdavim, bir iki
ayyaş ve bir de ‘hiçbir şeyden korkmayan' ‘cesur' gençler geliyordu.
fakat kasaba halkı korku ve tedirginlikten çok öfke ve nefret duyuyordu.
Katil ne yapıp edip bulunmalıydı. Bir cadı avı başladı. Katilin bir
cadı olabileceği ihtimali zaten daha en başından beri gözönünde
tutuluyordu. Bunun resmiyet kazanması ve adının konmasıysa nöbetçilerin
bazı ipuçları, şehrin dört bir yanına dağılmış bazı gizemli işaretler
bulmasından sonra oldu. Önce bir ahırda esrarengiz bir çömlek bulundu.
Bu çömlek, içinde bazı bitkilerin dövülerek ezilmesinde kullanılmıştı.
Çömleği bulan nöbetçi onu kokladıktan sonra derin bir uykuya dalmıştı.
Doktorun ve rahibin adamı uyandırmak için harcadığı tüm çabalar boşa
gitti. genç adam komadaydı. Ağaç dallarında esrarengiz ipler bulunmaya
başlandı. Hiç kimse bu ipleri çözmeye cesaret edemedi. Kasabanın
çevresinde, dört bir yanda ağaçlara bu ipler düğümlenmişti. Kasabadaki
fare ve sıçan nüfusunda gözle görülür bir artış olmuştu. Sıçanlar ürünü
talan ediyor, eşyaları kemiriyor, hatta küçük hayvanları öldürüyorlardı.
Küçük hayvan ölülerine kasabanın her yerinde rastlanıyordu. Bunların
tümünün sıçanlar tarafından öldürülmediği de belliydi. Bir sabah bir
belediye görevlisi işe gitmek için kasaba meydanından geçerken meydanın
tam ortasındaki bir şey dikkatini çekti. Yanına yaklaştığında bunun,
birbiri ardına konulan taşlarla yere çizilmiş tuhaf bir şekil olduğunu
gördü. En sonunda, ilk cesedin bulunuşundan tam iki hafta sonra küçük
bir kız çocuğunun daha kaybolması bardağı taşaran son damla oldu. Bu
küçük kız hiçbir zaman bulunamayacaktı. Kasaba halkı o gece yine
meydanda toplandı. Çok sıkı önlemler alınması karara bağlandı. İnsanlar
çocuklarını asla yalnız bırakmayacaklardı. Tüm evlerde arama
yapılacaktı. Şüphelenilen herkes gözaltına alınıp sorgulanacaktı.
Komiteye bu konuda geniş yetkiler tanındı. Komitenin emrindeki askerlere
karşı koyan herhangi biri zor kullanılarak yakalanacak, kaçmaya çalışan
olursa emir beklemeden vurulacaktı. Bir gün sonra araştırmalar başladı.
Bütün evler didik didik aranıyor, genç erkekler ve kızlar sorguya
çekiliyordu. Şehrin saygın ailelerinden ve asillerden pek fazla
gözaltına alınan olmadı. Yalnızca genç olanları mahkeme salonunda
sorguya götürüp, zararsız bir iki soru sorduktan sonra serbest
bırakıyorlardı. Hakimin, rahibin ve belediye başkanının evleri aranmadı
bile. Öte yandan, yoksul halkın arasından oldukça Yaşlı olmalarına
rağmen gözaltına alınanlar olmuştu. Bunların başında da yabancılar
geliyordu. Kasaba halkından olmayanlar. Yaşlı bir dilenci kadın. Gece
gündüz içen bir ayyaş. İşsiz güçsüz bir adam. Kasabanın delileri. Kör
bir çalgıcı. Sorguların başlamasından sekiz, ilk cesedin bulunmasından
tam yirmi üç gün sonra katil bulundu. Katil, bir avukatın evinde çalışan
genç, sarışın bir hizmetçi kızdı. Her şeyi itiraf etti. Zaten uzunca
bir süredir bu kızla ilgili pek çok söylenti dolaşıyordu. Arkadaşları
hizmetçi kızı uçarken gördüklerine yemin ediyorlardı. Odasında
esrarengiz kitaplar bulundu. Bunların çoğu din dışı, müstehcen söylerdi.
Bazı kitapların içinde büyü tarifi olduğunu sandıkları bazı tarifler de
vardı. genç cadı çocukları nasıl öldürdüğünü anlattı. Kasabada görülen
tüm tuhaf işaretlerden de o sorumluydu. Ağaçlardaki düğümler, kasaba
meydanındaki lanetli taşlar, küçük hayvan ölüleri, hepsi onun eseriydi.
Neden şöyle bir şey yaptığını sorduklarında yüzünde esrarlı bir
gülümseme belirdi. Cevap vermedi. O an hakim kendini tutmasa bu genç
kızı boğazlayıp öldürebilirdi. En şüpheci olanların bile bu kızı tanıyan
diğer hizmetçi kızlardan herhangi biriyle konuştuktan sonra katilin o
olduğuna dair en ufak bir şüphesi dahi kalmıyordu. Bu yoksul ve dürüst
kızlar onun bir cadı olduğuna ve onu uçarken, geceyi renklere bürüyüp
havada yüzerken gördüklerine İncil'e ellerini basıp yemin ediyorlardı.
Gözlerinde korku dolu bir bakış vardı. Doğruyu söyledikleri her
hallerinden belliydi. Cadının odasında tuhaf bitkiler bulundu. Bunlardan
birini koklayan genç bir asker bayıldı. Arkadaşlarının onu uyandırma
girişimleri sonuçsuz kaldı. Ahırda çömleği bulan genç nöbetçinin daldığı
uykunun aynıydı bu! Bu kanıt, geride kalan son şüpheleri de sildi.
Datura stramonium. Cadının bahçesinde buldukları çiçeğin adı işte buydu.
Kızın kendi gibi güzel. Zehirli, lanetli, gaddar! Bu lanetli çiçeği bir
meşaşöyle tutuşturup yaktılar. Onu yetiştiren cadıyı da aynı son
beklemekteydi! O gün kasaba meydanı bir bayram yeri gibiydi. Sonunda
adalet yerini buluyordu. Zavallı bebeklerin hain katili, bu zalim, bu
adi şıllık, cehenneme gidecekti! İntikaç günüydü bugün! Kardeşlerim.
Hallelujah! Tek bir endişeleri vardı. Tek bir korkuları. Bu cadının bir
büyü yapıp ellerinden kurtulması. İplerini çözüverip, uçup gitmesi.
Hakkın yerini buİmaması. Ve bu lanetin sürmesi. Rahip cellatlara şöyle
tembih etmişti: "Cadının gözlerine bakmayın. Sizi büyüler ve siz de ona
acımaya başlarsınız. " "Sakın gözlerine bakmayın!"Korktukları tek şey
buydu. Olan da bu oldu! Cadı, o gün onun idam edilişini seyretmek için
toplanmış bulunan kalabalığın gözleri önünde uçup gitti ve gözden
kayboldu: Hizmetçi kızı. Yaktılar! Küle döndü kız. Bedeninden arta kalan
kül, rüzgarla havaya savruldu. Ve uçup gitti. Saatlerce süren
işkencenin ardından, cellat meşaleyi yakmış ve saman yığınını ateşe
vermişti. Hizmetçi kız oracıkta çığlık çığlığa can verdi. Halkın zafer
nidaları ve haykırışlar alacakıranlığı doldurdu. Sonunda bitmişti!
Kurtulmuşlardı! O musibet, o illet şey, o cehennem kaçkını yaratık artık
bir daha asla onları rahatsız edemeyecekti. Masum bebeklerin kanına
göremeyecekti. Gitmişti. Hakimin ve askerlerin çevresini saran halk,
delice onların lehine tezahüratlar yapıyor, onları alkışlıyor ve
kutluyordu. fakat hakim ve mahkeme aslına bakılırsaşöyle çok da büyük
bir başarı göstermiş sayılmazdı. Sonuçta üç küçük çocuk öldürülmüş ve
iki genç asker de lanetli bir uykuya dalmıştı. Ayrıca hizmetçi kız da
aslında masumdu! Sorgulama sırasında her şeyi, işkenceye bir son
versinler diye itiraf etmişti. O gün şehir meydanında genç ve masum bir
kızı yaktılar! Sonra da onun küllerinin doldurduğu havayı içlerine çekip
"Adalet!"diye haykırdılar. Dünya'nın her yerinde. Yaptıkları hala
budur. Not: Katil rahipti.
18 Ekim 2016 Salı
Cadı
Yaşanmış Hikayeler
Etiketler:
Yaşanmış Hikayeler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder