30 Mart 2020 Pazartesi
24 Mart 2020 Salı
At nalının insanlara uğur getirdiğine inanan biri, Nasrettin Hoca'ya sormuş:
- "Hocam, at nalı insana uğur getirirmiş, evin kapısına assak günah olur mu?"
Böyle hurafelerin dine aykırı olduğunu her zaman anlatan Nasrettin Hoca cevap vermiş:
- "Eğer uğur getiriyorsa, asabilirsin. Ama bence getirmez. Çünkü, atlarda bir değil, dört nal olmasına rağmen, şimdiye kadar bir faydası olduğunu görmedim. Aksine, akşama kadar yediği kamçının, taşıdığı yükün ve koşturulduğu yolun hesabı yok."
Nasrettin Hoca adamın birinden borç istemiş.
Borç veren adam Hocaya sormuş:
- "Hocam, borcunu ne zaman ödeyeceksin?"
Hoca başlamış anlatmaya:
- "Senden aldığım parayla diken alacağım. Onları koyunların geçtiği yerlere dikeceğim. Dikenler büyüyecek. Oradan koyunlar geçerken yünleri dikenlere takılacak. Ben yünleri toplayacağım. Sonra onları ip yapıp pazarda satacağım. Kazandığım parayla sana olan borcumu ödeyeceğim."
Adam başlamış gevrek gevrek gülmeye.
Bunun üzerine Hoca lafı yapıştırmış:
- "Eeee, bak, hazır parayı bulunca nasıl da gülüyorsun."
Nasrettin Hoca, Akşehir'de kadılık vazifesini yürütüyormuş. Yolda yürürken karşısına iki adam çıkmış.
Adamlar Nasrettin Hocaya sormuşlar:
- "Hocam, bunca senedir oruç tutuyoruz. Acaba Ramazan-ı Şerif, bizden memnun mu, onu memnun edebiliyor muyuz?"
Hoca cevap vermiş:
- "Düşündüğünüz şeye bakın, o mübarek memnun olmasaydı, her sene 10 gün önceden gelir miydi?"
Karısı ölen Nasrettin Hoca, bir ay sonra, kocası ölmüş, dul bir kadınla evlenmiş. Evlendiği kadın, Hocaya, sürekli eski kocasını anlatıyormuş.
Yine bir gün, kadın, yatakta:
- "İşte benim kocam şöyle yapardı, böyle yapardı." diyerek, kocasını anlatmaya başlamış.
Hoca buna çok sinirlenmiş ve kadına bir tekme atmış. Kadın yataktan yere düşmüş.
Kadın şaşkınlık içinde Hocaya sormuş:
- "Aman hoca, ne oldu, beni neden yataktan attın?"
Hoca kızgınlık içinde cevap vermiş:
- "Eee yatakta bir sen yatıyorsun, bir ben, bir de eski kocan. Üçümüz sığamadık, sen de düştün."
Nasrettin Hoca, oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk giderken de ensesine bir tokat atmış ve:
- "Testiyi kırmadan getir ha!" diye öğüt vermiş.
Bunu gören komşulardan biri sormuş:
- "Yahu Hocam, çocukcağız testiyi kırmadı ki, neden tokat atıyorsun?"
Hoca cevap vermiş:
- "Testiyi kırdıktan sonra, tokat atmanın ne faydası olur?"
Akşehir'de dolaşan, ne yaptığı, nerede yatıp kalktığı bilinmeyen, durumu kötü, kavgacı, gürültücü bir adam varmış.
Bu adam bir gece vakti Nasrettin Hoca'nın kapısını çalmış ve demiş:
- "Efendi, ben Tanrı misafiriyim."
Hoca gayet sakin cevap vermiş:
- "Yanlış kapıyı çaldın evlat, misafir Tanrı'nın misafiri de ev Tanrı'nın evi değil."
Nasrettin Hoca ve karısı konuşuyorlarmış.
Karısı, Hocaya sitem etmiş:
-
"Sen benim yüzüme bakarken sadece besmele çekiyorsun."
Hoca merak içinde sormuş:
- "Ne olmuş yani?"
Karısı konuşmaya devam etmiş:
- "İmam
efendi, karısının yüzüne bakarak Yasin okuyormuş."
Hoca gülerek yanıt vermiş:
- "Ben o
kadını görsem, her gün hatim indiririm."
Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyor, etrafındaki esnafları seyrediyormuş. Bu sırada ensesine bir tokat gelmiş. Hoca tökezlemiş ve bir kaç adım sendelemiş. Sonra toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş. Bir bakmış ki hocanın iki katı dev gibi bir adam. Hoca durmuş, önce bir yutkunmuş, sonra da adama sormuş:
- "Bana sen mi vurdun?"
Adam cevaplamış:
- "Ben vurdum ne olacak?"
Hoca adama tekrar sormuş:
- "Şaka mı vurdun yoksa ciddi mi?"
Adam kızgın bir şekilde hocaya demiş:
- "Ciddi vurdum, ne var?"
Hoca cevap vermiş:
- "Aman aman, ciddi olsun. Çünkü ben şakadan hiç hoşlanmam."
Bir muhabbet ortamında, Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:
- "Hoca, saz çalmayı bilir misin?"
Hoca cevap vermiş:
- "Tabi ki bilirim."
Bunun üzerine hemen Hocanın eline bir saz tutuşturmuşlar ve demişler:
- "Haydi Hoca bir şeyler çal da dinleyelim."
Nasrettin Hoca sazı eline alır almaz, perdeler üzerinde bir yeri tutmuş ve elini hiç hareket ettirmeden, bir aşağı bir yukarı tellere vurmaya ve tuhaf tuhaf sesler çıkarmaya başlamış.
Bunu görenler hocaya sormuşlar:
- "Ama Hoca saz dediğin böyle mi çalınır? Senin parmakların hep aynı yerde duruyor. Neden sen de diğer sazcılar gibi parmaklarını gezdirmiyorsun?"
Hoca cevap vermiş:
- "Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum. Onlar benim tuttuğum yeri bulmaya çalışıyorlar."
23 Mart 2020 Pazartesi
Bir gün Nasrettin Hoca, yol üstünde bir hana girmiş. Hanın her tarafı delik deşik olmuş, neredeyse tavanı göçecek hale gelmiş. Hoca'nın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, bir şey diyememiş.
Nihayet bir söz arasında, hancıya seslenmiş:
- "Yahu hancı, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor böyle, sanki beşik mübarek."
Hancı baba hiç oralı olmamış. Sözü şakaya vererek Hocaya cevap vermiş:
- "Ağzını hayra aç Hoca, bu gıcırtı beşik gıcırtısı değil, tavan tahtaları Hak'ka tespih çekiyor."
Hoca bunun üzerine, gözlerini hancının gözüne dikerek sormuş:
- "Peki ama hancı, ya bu tavan, böyle tespih çeke çeke aşka gelir de secdeye kapanırsa, bizim halimiz nice olacak?"
Mahallenin cimri adamı, göle düşmüş. Başlamış çırpınmaya.
Bunu gören köylüler, hemen koşup gelmişler ve adama seslenmişler:
- "Elini ver, elini ver."
Fakat adam bir türlü elini uzatmıyormuş.
Tam adam boğuluyormuş ki, oradan geçen Nasrettin Hoca köylülere seslenmiş:
- "Yahu! o adam cimrinin tekidir, vermeyi bilmez. 'Elimi al, elimi al' diye bağırın."
Nasrettin Hoca ölüm döşeğindeymiş. Birden karısına seslenmiş:
- "Hanım en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır, yanıma gel otur."
Karısı şaşkınlık içinde sormuş:
- "Ayol hoca sen delirdin mi? Sen bu durumdayken ben nasıl süslenirim?"
Hoca cevap vermiş:
- "İyi ya, Azrail gelince, belki seni beğenip, benim yerime seni götürür."
Bir gün, Nasrettin Hocanın komşusuna eşek lazım olmuş. Komşusu biraz düşündükten sonra:
- "Hocanın eşeği var, ondan isteyeyim." demiş ve Hocanın kapısını çalmış.
Hoca kapıyı açmış ve karşısında duran komşusuna sormuş:
- "Ne var, ne istiyorsun?"
Komşusu lafa girmiş:
- "Hocam eşeğini ödünç alabilir miyim?"
Nasrettin Hoca cevap vermiş:
- "Eşek evde değil."
Komşusu tam gitmek üzereyken, birden eşek anırmış.
Bunun üzerine komşusu sormuş:
- "Hocam hani eşek evde değildi?"
Hoca bu durur mu hemen cevabı yapıştırmış:
- "Yahu sen bana mı inanıyorsun, yoksa eşeğe mi?"
Bir arkadaşı Nasrettin Hoca'ya sormuş:
- "Hocam sizde kırk yıllık sirke varmış. doğru mu?"
Nasrettin Hoca cevap vermiş:
- "Evet, var."
Arkadaşı sormuş:
- "Biraz verir misin ilaç yapacağım da."
Bunun üzerine Nasrettin Hoca cevabı yapıştırmış:
- "Öyle her isteyene verseydim, o sirke, kırk yıl durur muydu?"
Nasrettin Hoca pazarda zeytin satıyormuş. İki üç sokak ileride oturan, az buçuk tanıdığı bir kadın gelmiş ve hocaya sormuş:
- "Hoca zeytinlerin iyi mi?"
Hoca cevap vermiş:
- "Zeytinlerim çok iyi, istersen tadına bak."
Kadın demiş:
- "Tadamam ben bugün oruçluyum."
Hoca da demiş:
- "Madem oruçlusun zeytini al git, parasını sonra verirsin."
Tam bu sırada, Hocanın aklına, Ramazan Ayında olmadıkları gelmiş ve kadına sormuş:
- "Tuttuğun oruç ne orucu ki?"
Kadın cevap vermiş:
- "Üç sene önceden borcum vardı da onları tutuyorum."
Bunun üzerine Hoca zeytinleri vermekten vazgeçmiş.
Kadın merak içinde sormuş:
- "Biraz önce zeytinleri al git dedin, ne oldu da vazgeçtin Hoca?"
Hoca cevap vermiş:
- Git bacım git. Allah'a olan borcunu üç senede veriyorsan, kim bilir bizim borcu ne zaman getirirsin."
Nasrettin Hoca bir gün, elinde koca bir bakraç yoğurt mayasıyla, gölün kenarına gelmiş. Başlamış kaşık, kaşık göle maya dökmeye.
Bunu görenler, Hocaya sormuşlar:
- "Hoca ne yapıyorsun öyle?"
Hoca cevap vermiş:
- "Göle yoğurt mayası çalıyorum."
Çevresindekiler, şaşkınlık içinde, Hocaya sormuşlar:
- "Hocam, koca göl yoğurt mayası tutar mı hiç?"
Hoca hemen cevabı yapıştırmış:
- "Ya tutarsa."
Nasrettin Hoca bir gün pazara gitmek için yola koyulmuş.
Az sonra çocuklar önünü kesmişler ve hep beraber bağrışmışlar:
- "Hoca, bize pazardan düdük al."
Sadece içlerinden birisi çıkarıp, düdüğün parasını uzatmış.
Pazar dönüşü, aynı çocuklar yine hocayı çevirmişler.
Hoca, pazardan aldığı düdüğü, para veren çocuğa uzatmış. Tam oradan ayrılıyormuş ki, bütün çocuklar bağırmışlar:
- "Hani bana, hani bana."
Nasrettin Hoca, çocuklara dönüp demiş:
- "Parayı veren, düdüğü çalar."
Timur, bir gün Nasrettin Hocayı da yanına alarak hamama giderler. Soyunurlar ve peştemallerine sarınıp, sıcak bölüme geçerler. Göbek taşında oturup bir yandan sohbet ederken, bir taraftan terlerler. Derken Timur Hoca’ya sorar:
- "Hoca sen bir deryasın! Kıymet biçmesini bilirsin. Söyle bakalım, ben bir köle olup satılacak olsam, şu halimle kaç para ederim?"
Hoca Timur'u göz ucuyla süzdükten sonra cevap verir:
- "On akçe."
Timur, Kendisine bu kadar az kıymet biçilmesine öfkelenir ve Hocaya çıkışır:
- Bre gafil, insaf et yahu! Sen bana nasıl on akçe ettiğimi söylersin? Sadece üzerimdeki peştemal on akçe eder."
Hoca istifini bozmadan cevap verir:
- "Tamam işte! Ben de peştemalı hesaba kattım zaten!"
22 Mart 2020 Pazar
Adam arkadaşına karısından dert yanıyormuş:
- "Karım zayıflamaya karar verdi."
Arkadaşı sormuş:
- "Peki bunun için ne yapıyor?"
Adam demiş:
- "On gündür, her sabah, üç saat ata biniyor."
Arkadaşı tekrar sormuş:
- "Şu anda durum nasıl?"
Adam, hüzünle başını öne eğip cevap vermiş:
- "At beş kilo zayıfladı."
Adamın karısı ölmüş, iki çocuğuyla dul kalmış. Eş dost, iki çocuklu dul bir kadını salık vermişler. Kendisine ve çocuklarına bakacak birisiyle evlenmek zorundaymış. O kadınla konuşup anlaştıktan sonra evlenmişler. Bir yıl sonra ilk çocukları, ertesi yıl ikinci çocukları olmuş. Altı çocuk birlikte büyüyorlarmış. Bir gün, yukarı odada bir gürültü patırtı kopmuş. Gürültüyü duyan adam karısına seslenmiş:
- "Hanım yukarıda neler oluyor? O gürültü, o şamata ne?"
Kadın cevap vermiş:
- "Senin çocuklarla benim çocuklar bir olmuş, bizim çocukları dövüyorlar."
Adamın karısı son derece geçimsiz, çenesi alabildiğine düşük biriymiş. Bir gün kocasına verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiçbir tepki göstermiyor, bir kova suyu başından aşağı boşaltmış.
Bunun üzerine koca, gayet sakin söylenmiş:
- "Bu kadar gök gürültüsünden sonra, bir sağanak bekliyordum zaten."
Kadın sinir içinde cep telefonundan kocasını aramış:
- "Bu saate kadar hangi cehennemdesin?"
Kocası:
- "Aşkım o hiç unutamadığın harika elmas gerdanlığın bulunduğu kuyumcu var ya... Hani o zaman param yoktu alamamıştım da 'Bir gün mutlaka bunu sana alacağım, göreceksin' demiştim. Hatırladın mı?" demiş:
Kadın birden yumuşamış, konuşurken heyecandan titreyen sesi ile:
- "E.. Evet bir tanem Hatırlamaz olur muyum?" diye cevap vermiş.
Adam demiş:
- "İşte o kuyumcunun hemen yanındaki kahvede arkadaşlarla okey oynuyoruz."